Silikon Vadisi’nin gözde eğitim kurumu Stanford Üniversitesi’nden öğrencilerin sosyal medya inovasyonları son dönemde hayatımıza giderek daha fazla sızmaya başladı. Instagram, Snapchat derken 1 yıl önce bilgisayar mühendisliği bölümü öğrencileri Kayvon Beykpour ve Joe Bernstein tarafından geliştirilmeye başlanan mobil canlı yayın uygulaması Periscope, 2015 yılı başında daha görücüye çıkamadan Twitter tarafından 100 milyon dolara satın alındı ve 26 Mart’ta bir iPhone uygulaması olarak Twitter tarafından kitlelerin kullanımına sunuldu. O zamandan bugüne dünyada ve Türkiye’de tam bir Periscope çılgınlığı yaşanmakta.
Peki neden?
Kimi dostlar “akıllı telefonlar üzerinden Ustream, Qik gibi canlı yayın uygulamalarının uzun zamandır zaten piyasada olduğunu ve bunların da azımsanmayacak sayıda bir kitle tarafından kullanıldığını” söylüyor ve haklılar da. Ancak Periscope’u bu denli geniş kitlenin gündemine oturtan birkaç önemli farkı var. Birincisi diğerlerinden çok daha basit bir biçimde iki tıklamayla canlı yayına hazır hale gelmesi yani çok daha iyi bir kullanıcı deneyimi. (Tabii siz buna “akıllı telefonların akılsız kullanıcılarına hitap ediyor” da diyebilirsiniz.) İkincisi canlı yayın sırasında izleyicilerin yayıncıyla aynı ekran üzerinden etkileşimine olanak tanıyan oldukça işlevsel bir arayüz, ki yayıncıları zaman zaman izleyiciler tarafından yönlendirilen birer kameramana dönüştürecek kadar etkili. (Caddede yürürken yaptığı yayın sırasında ekranın kenarlarından süzülen kalp animasyonunu gönderen sevdiceğinin gazına gelip önündeki adamın ensesine şaplak atanlara şahit olmuşluğum var!) Üçüncüsü ve en önemlisi ise, uygulamanın otomatik Twitter bağlantısı nedeniyle canlı yayını açtığınız anda, yayında olduğunuz bilgisini tweet olarak atması. Bu sayede, dünyanın en büyük kamusal alanında hem kendi takipçilerinizin hem de diğer Periscope kullanıcılarının ekranına düşüyorsunuz ve bir tıkla onlar da sizin ekranınızda yer alabiliyorlar.
Peki tüm bu gelişmeler ışığında Periscope bizlere nasıl bir gelecek vaadediyor?
Öncelikle Twitter yaptığı bu hamleyle yurttaş haberciliğinin küresel merkezi haline gelme yolunda önemli bir adım attı ve Periscope kullanıcılarının yayınlarından oluşan içerik sayesinde geleneksel medya ile rekabette de avantajlı bir konuma geçti. Şirket bu avantajı ister geleneksel medya yayıncılarının kullanımına sunarak karlı bir işbirliği ortamı yaratabilir, isterse bunu kendi kullanıp bir editoryal yapılanmayla birlikte haber yayıncılığının zirvesine kurulur. Tabii bu süreçte Periscope, vb. uygulamalar kitleselleştikçe, kişisel/kurumsal itibar yönetimi ile telif, mahremiyet gibi hususlar giderek daha çok tartışılacak.
Birey ve toplum açısından ise, bireyler artık seslerini duyurmanın ötesinde görüntüleriyle de öne çıkmaya ve hem ticari hem de sosyal hayatta kendilerine fırsatlar yaratmaya çalışacaklar. Ekran ünlüsü olmak, en azından kendini böyle hissetmek artık bu kadar kolay ve zahmetsiz. Kuşkusuz bu durum bizlere, hiç bir şeyin saklı kalamayacağı kadar şeffaf toplumlar ve mahremiyet olgusunun giderek bir eski zaman hoşluğuna dönüşeceği kadar çıplak bireylerden oluşan bir dünya vaad ediyor. Bizleri o dünyaya Periscope mu yoksa ondan sonraki hizmet mi götürecek bilmiyorum. Tek bildiğim bu yeni açık toplum normlarına özellikle benim kuşağım ve öncesinin uyum sağlamakta zorlanacağı. İşte o zaman “kuşak çatışması” fiiliyatta nasıl bir şeymiş, hep beraber göreceğiz sanki.
Periscope meraklıları için okuma listesi:
* Periscope uygulamasını etkin kullanan 10 profil (ingilizce)
* Yeni Medya’nın sadece habercilikten ibaret olmadığını gösteren Periscope kullanım şekilleri (ingilizce)
* Yiğit Kalafatoğlu’nun Yeni Medya’da şekillenmekte olan Gösteri Toplumu üzerine düşünceleri (Bu bağlamda şu Black Mirror fragmanını yine ve yeniden paylaşayım)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder