Siber dünya üzerinde giderek artan dijital verilerin kullanımında ekonomik fırsatlarla hukuksal hak ihlalleri arasında bir denge kurulamazsa çıkacak kaostan her kesim zarar görür.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından gönderilen ilginç bir rapor geçti elime. Kurumun İcra Direktörü Sayın Güven Sak imzalı bir mektup eşliğinde gönderilen ve Bilgi Üniversitesi Bilişim ve Teknoloji Hukuku Enstitüsü ile işbirliğiyle hazırlanarak Kasım ayında yayınlanan “Türkiye’de Kişisel Verilerin Korunmasının Hukuki ve Ekonomik Analizi” başlıklı çalışmada, verinin kavramının (özellikle İnternet sonrası) gelişimi ile sağlık, eğitim, finans, enerji ve altyapı, üretim, ticaret ve kamu sektörlerindeki ekonomik faydalarına değinildikten sonra konunun hukuksal çerçevesine ülkemiz ve Avrupa Birliği’ndeki yapılan kanun ve düzenlemeler ile haklar bağlamında yer verilmiş. Her ne kadar raporun ekonomi-hukuk dengesini biraz ekonomi lehine kullandığını düşünsem de, ülkemizde ve dünyada giderek önemli kazanacak bir konuya ilişkin son derece kapsamlı ve vizyoner bir çalışma olduğunu da belirteyim.
İnternet ve mobil ağların ilk çıktığı 90lı yıllardan itibaren bu ağlar üzerinde bırakılan izler, yapılan paylaşımlar ve kamu ve özel kurumların girdiği bilgilerin oluşturduğu toplam, giderek devasa boyutlara ulaşınca, kuşkusuz bu gelişmeyi ilk fark eden ticari ve siyasi kurumlar oldu. O zamanlar çoğu kişi ve kurumun farkında olmadığı ve fütursuzca ortalığa saçtığı verileri siber ağlar üzerinden toparlayan şirket ve devletler, çoğu durumda kendilerine ticari ve siyasi fayda sağladılar ve (aynı düzeyde olmasa bile) bunun bir kısmını da verilerini topladıkları kişi ve kurumlara hayatlarını kolaylaştıran faydalar olarak geri döndürdüler. İlk zamanlarda karşılığında ne verdiğini bilmediği için bu hizmetler karşısında fazla sesini çıkartmayan birey ve kurumlar, şirket ve devletlerin giderek artan ihlalleri karşısında (geç de olsa uyanarak) bu konudaki yasal haklarını sorgulamaya başladılar ve düzenleyici kurumlardan haklarını koruma taleplerini dile getirmeye başladılar. Günün her saati cep telefonu hatlarımıza gelen SMS reklamları ile bitmek bilmeyen telefonla pazarlama aramaları, devlet ve özel kurumların (farkında olmadan ya da olarak) faş ettiği kişisel kimlik, adres, vd. bilgilerimiz ve/ya bu kurumların ağlarına sızılarak elde edilip yayınlanan kişi ve kurumsal mahrem kayıtlar, günlük hayatlarımızı bir işkence haline getirmekle kalmayıp hepimizi George Orwell’in 1984 romanında betimlendiği gibi gözetim altında yaşayan paranoyak bireylere dönüştürdü.
İşte tüm bu nedenlerle bireysel ve kurumsal verilerin ekonomik faydası ile hukuksal hak ihlalleri arasında bir denge kurulması artık kaçınılmaz hale gelmiş durumda. Ancak bunun çözümü bence yukarıda sözünü ettiğimin de ötesinde sadece yasal düzenleme ile giderilemeyecek kadar derin. Siz istediğiniz kadar böyle bir konuyu yasal düzenleme altına alın, bu vahşi kapitalist düzende kâr güdüsü yüksek şirket ve siber dünyayı zaten bir sorun olarak gören ve kontrol altına almaya çalışan devlet çarklarıyla bunun işlerliğini sağlamak zor. Ancak şirket ve devletlerin bu yaptıklarının uzun vadede kendilerini de vuracağını ve bu pervasızlığın aynı biçimde kendi kurumsal mahremiyetlerini de ihlal edeceği de bir gerçek. Bunun bir çok örneğini yaşamaya başladık bile. Prizma olayı ABD için bile bir uyarı aslında. Çözüm mü? Siber dünyanın her alanında olduğu gibi dijital veri alanında da insanları bilinçlendirmek ve bu konunun etik kodlarını geliştirmekten başka alternatifimiz var mı ki? Tabii bunları yazıyoruz ama kararlılıkla yapılması ve sürdürülmesi zor konular. TEPAV raporundaki nasihatlerden değil ama yaşanacak musibetlerle birçok şeyi öğreneceğimiz kaotik bir döneme hazır olun bence. Siber dünya bu şekilde bir vahşi ormana benzedikçe “Veri Etiği” gibi toplumsal faydacı ve demokratikleştirici kavramlar yerine casus yazılım bulucular, sanal güvenlik duvarları gibi herkesin kendi başının çaresine bakacağı kaos araçlarını konuşacağız.
Ne yazık ki!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder