Oxford Sözlükleri, geleneksel ‘Yılın en popüler İngilizce sözcüğü’ seçiminde bu seneki tercihini selfie’den yana kullandı. Türkçede henüz karşılığı olmayan sözcüğü kabaca ‘kişilerin bir telefon ya da bilgisayar kamerasıyla çektikleri kendi görüntülerini sosyal medyada paylaşmaları’ olarak tanımlayabiliriz. Sözcük, ilk olarak 2002 yılında Avusturalya’da kullanılmış ancak bu yıl %17,000lik bir artış yaşanmış. Yeni kuşağın adeta kendini bir ifade etme biçimi olarak popülerleşen selfie çılgınlığı, artık ünlülere hatta politikacılara da sıçramış durumda. Geçtiğimiz günlerde Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela’nın cenaze törenine katılan ABD Başkanı Barack Obama’nın cenaze sırasında yanında oturan Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt ile selfie eğlencesini abartması ve başta hemen yanıbaşındaki eşi Michelle Obama olmak üzere kamuoyunun bu duruma karşı tepkileri, selfie olgusunu dünya medyalarının da gündemine taşıdı.
Aslında selfie’nin daha ilkel hali olan ‘kişinin kendi fotografını çekip paylaşması’, fotograf makinesinin icadından beri var. Peki onun günümüzde milyonlarca insana mâl olmasını sağlayan şey neydi?
Bu sorunun yanıtını kısa yoldan “sosyal medya (hatta belki de Instagram)“ olarak vermek sanırım en uygunu. İnsanoğlunun var oluşundan beri benliğinde olan kendini beğen(dir)me duygusu yani narsisizm, siber dünyanın ortaya çıkışına kadar hep dar bir çevrede ve yerel kaldı. Ancak İnternet’in ve ardından sosyal medyanın zaman-mekan sınırlarını aşan yapısı, bireyin benliklerinin derinlerinde sıkışıp lokal kalan bu kendini beğen(dir)me halini, su yüzüne çıkarıp geniş kitlelerle buluşturma ve etkileştirme fırsatını verdi. Buna ilave olarak akıllı telefonların kamera ve mobil internet özelliklerin her zaman ve her yerden paylaşabilme olanağını tanıması sayesinde selfie, hepimizi içine alan bir fenomene dönüştü.
Selfie’yi siber dünyayla ilk kez ve en etkin biçimleriyle buluşturan hizmet ise Instagram oldu. 2013 sonu itibarıyla Instagram’daki toplam selfie sayısı ise 35 milyona ulaşmış durumda ve 2014te dünyada 800 milyarı aşkın selfie paylaşımı olması öngörülüyor.
Bu bağlamda, yeni kuşağın siber dünyayı ve cihazları aklımıza hayalimize gelmeyecek kadar farklı biçimlerde kullandığını göz önüne aldığımızda, selfie’yi sadece sözlük anlamındaki fotograf formatıyla elde avuçta tutmanın imkanı olmadığını da anlayabiliriz. Bu durumu farkeden Twitter’ın geçtiğimiz aylarda Vine adlı 6 saniyelik video uygulamasını çıkarması ve hemen peşinden Instagram’ın da video özelliğini devreye sokması elbette bir tesadüf değil!
Öyle görünüyor ki selfie, sosyal medyanın eksenini Facebook, Twitter gibi genel amaçlı paylaşım platformlarından Instagram, Vine gibi görsel-işitsel biçimlerle kendini ifade platformlarına doğru kaydıracak ve bu da selfie sözcüğünün anlamını giderek genişleten bir yapıya doğru evriletecek.
İşte tam da bu aşama, sosyal medyada yeni fırsat arayan kişi, kurum, kuruluş ve markalar için büyük bir potansiyel anlamına geliyor. Yeni Medya’nın olanak tanıdığı kişiselleştirebilme özelliği sayesinde, selfie’nin bireylerle bağ kurma ve bu bağları güçlendirmek için uygun bir pazarlama aracı olacağı günler hiç uzak değil.
Tabii sözcüğün kendisi narsisizm ile doğrudan ilişkili olduğundan selfie’de fırsat arayanların bu fırsatın dozunu iyi ayarlamaları gerekli. Bu hususu iyice kavramadan balıklama atlayanlar için ise selfie, bir fırsattan ziyade bir kriz unsuru olarak karşılarına çıkabilir.
2013, Selfie sözcüğünün anlamını öğrendiğimiz yıl oldu. Öyle görünüyor ki 2014 de, onun hem fırsatlarını göreceğimiz hem de krizlerini yaşayacağımız yıl olacak.
Hepinize kendinizi daha çok beğenip beğendireceğiniz güzel bir Yeni Yıl diliyorum!