9 Ocak 2016 Cumartesi

Hanım koş, Netflix ‘gelmiş’!

Dünyanın en popüler online dizi ve film izleme platformlarından Netflix’in, bugüne kadar sınırlı sayıda ülkeye sunduğu hizmetlerini tüm dünyaya açma kararı, Türkiye dahil pek çok ülkenin TV sektörünü yavaş yavaş ama radikal biçimde etkileyecek.

Geçtiğimiz Perşembe günü Netflix CEO’su Reed Hastings Las Vegas’taki CES Tüketici Elektroniği Fuarı’nda yaptığı açıklamada, online platformlarını bütün dünyadaki İnternet kullanıcılarına açtıklarını duyurdu. Hastings’in açıklamasında kullandığı “Hindistan, Güney Kore, Türkiye ve Polonya gibi büyük pazarlar dahil 130 ülke” ifadesi her zamanki gibi ülkemizin “her olayın merkezine kendimizi koyduğumuz” zihniyetinde büyük bir hezeyan yaratınca iş, “Netflix Türkiye’ye geldi!” gibi hatalı algılamalara yol açan bir yoruma kadar vardı ve hatta bu algı üzerinden Netflix’in Türkiye’ye özel oyun planlarının ‘analizleri’ bile yapıldı. Oysa Netflix’in asıl oyun planı, ülke pazarlarında yerel dinamiklere odaklı stratejilerle ilerlemekten ziyade kendi küresel stratejisini yerel oyunculara dayatma üzerine kurulu bence. Bu küresel stratejinin ilk adımları ise, 3 yıl önce “House of Cards” dizisinin yapımına karar verilmesi ve dizinin başarılı iş sonuçlarının ardından atıldı.

O dönemde bu köşede yazdığım yazıda bu gidişatı şöyle değerlendirmiştim:

“Anlaşılan o ki, yeni kuşak izleyici artık iplerin kendi elinde olduğunun bilinciyle talep ettiği içerik düzenini dayatıyor ve bu anlamda kendisine inisiyatif tanıyacak yegane ortam da, dijitallik, etkileşim ve zaman-mekan sınırsızlığı gibi benzersiz özellikleriyle Yeni Medya.

Geleneksel yayıncıların Yeni Medya’ya uyum sağlamakta zorlanmaları doğal ancak bu yeni ortam, yapımcılar (yani içerik üreticileri) için muazzam  fırsatlar sunuyor ve onları geleneksel medyanın dayattığı otoriter sistemden de çıkartıp özgürleştiriyor; Kaliteli içerik üretenlere vaad edilen ise, TV kanallarındaki bir ya da en fazla 2-3 defalık yayın zamanı yerine izleyiciye özel formatlanabilen, onunla sürekli etkileşim halinde ve zaman-mekan ve hatta cihazdan bağımsız yepyeni, sürekli ve hatta hiç bitmeyecek bir yayıncı-izleyici ilişkisinin, reklam, pazarlama ve ticari boyutlarıyla da ete kemiğe büründüğü yayıncılıktan öte bir yaşam alanı.

İşte Netflix ve onun gibi Yeni Medya kuruluşlarının böyle düzeni kurup işlerlik kazandırabilmesi için atması gereken ilk ve en önemli adım, yapımcıları bu şekilde konumlayabilecekleri ve birçok kaliteli yapımın üretilebileceği bir içerik eko-sisteminin kurulması.”  

Evet, yaklaşık 3 yıl sonra Netflix ABD’de kurduğu ve başarıyla büyüttüğü bu ekosistemi şimdi de dünya çapında yaygınlaştırmak arzusunda. Oyun planını da, “Türkiye gibi pazarlarının egemen oyuncularına gidip onlara işbirliği teklif etmek değil aksine halihazırda küresel kullanıcılar arasında da son derece popüler olan online dizi ve film platformunun cazibesi sayesinde her ülkedeki içerik sahiplerinin bu platformda yer alma iştahını kullanarak onlara kendi ekosistem kurallarını dayatma” üzerine kurmakta. Bunun için de elinde yeterince koz var. Yerel yapımcılar için işin en büyük cazibesi, ‘yerel pazar için ürettikleri yapımın 5-6 dilde altyazı desteği ve NetFlix’in mevcut yaklaşık 70 milyon ve bugünden itibaren onlara eklenecek o rakamın en az birkaç katı abone’ gibi görünse de buzdağının altında şirketin muazzam detaylı izleyici veritabanı ve bu veritabanında anlamlandırılmış veriye göre biçimlendirilecek yapımlar var. Bir başka deyişle Netflix tarafından platforma alınmaya ‘layık’ bulunan dünyanın dört bir yanındaki dizi, film, belgesel, vd. yapımcıları artık dizilerini öyle kullanıcı eğilimi tartışmalı 3-5 bin kişilik izleyici panellerinden ‘süzülen’ TV reytingleri üzerinden değil birkaç yüz milyon gerçek kullanıcının doğal izleme davranışlarından damıtılmış bir veriden hareketle yola çıkacak ve (son Netflix harikası Narcos dizisinde olduğu gibi) her coğrafyaya özel, başarı garantili ve nokta atışı yapımlara imza atacaklar. Bu müthiş hamlenin bir sonraki adımı ise, bu Netflix damgalı yapımların (yine House of Cards’ta olduğu gibi) geleneksel TV kanallarına satışı. Özetle, genç kullanıcıların etkisinin zamanla daha artacağı ve Google, Samsung, Amazon ve Apple gibi hem içerik hem de akıllı TV/telefon/tablet üreten oyuncuların da benzer modellerle oyuna dahil olacağı önümüzdeki dönemde TV sektöründe oyunun kurallarının yavaş yavaş ama radikal biçimde değişeceği bir döneme giriyoruz. Bu dönemde yerli TV kanalları ile IPTV ve dijital yayıncılık platformlarının işleri çok zorlaşacak. Yerel regülasyonlarla ya da kültürel argümanlarla ayakta kalmaya çalışacaklar ama gelen küresel fırtına karşısında işleri zor. (Facebook’un benzeri yerli tüm sosyal medya platformlarını nasıl sildiği hala belleklerde tazeliğini koruyor.)    

Anlayacağınız durum, birilerinin Türkiye’ye gelmesi değil aksine bizim onların ayağına kadar gitmek zorunda kalmamızdan ibaret!NOT: Netflix’in başarı öyküsünü merak edenlere Dilara Eldaş’ın Ranini.TV için yazdığı şu yazıyı öneririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder