Milyar dolarlık popüler dijital girişimlerinden hangileri mevcut sistemi sarsacak köklü bir dönüşüm gücüne sahip? Hangileri ise sistem içinde eriyip gidecek? İşte bütün mesele bu!
Dijitalleşmenin yol açtığı köklü dönüşümleri tanımlamak amacıyla kullanılan disruptive innovation ya da daha kısa haliyle disruption terimi, son yıllarda iş ve girişimcilik dünyasının diline doladığı bir kavram haline geldi. Türkçeye “yıkıcı yenilik” olarak çevrilebilecek terimin jargonal biçiminde kullanımı öyle yaygınlaştı ki, zamanla hemen her çıkan başarılı girişimin bir şeyleri “yıkıp yenilediği” iddia edilmeye başlandı.
İşte bu noktada “yıkıcı yenilik” deyimini 1995 yılında Harvard Business Review dergisinde yayınlanan bir makalesinde ilk ortaya atıp kavramlaştıran Harvard Business School akademisyenlerinden Prof. Clayton Christensen, 20 yıl sonra yine aynı dergide terimin çerçevesini yeniden ve güncel örnekler üzerinden açıklayan bir makale daha kaleme almak durumunda kaldı.
Christensen’in, meslekdaşları Michael Raynor ve Rory McDonald ile birlikte kaleme aldığı ve HBR Aralık 2015 sayısında yayınlanacak bu son makalesi, girişimcilik ve iş dünyası çevrelerinde de büyük gürültü kopardı. HBR’ın eski yayın yönetmeni ve Bloomberg BusinessWeek köşe yazarı Justin Fox, konuya ilişkin yazısında “Christensen’in kendini bu terimin sahibi gibi gördüğünü belirterek “Bir Harvard Profesörü bile olsa “yıkıcı yenilik” kavramın hiç kimsenin tekelinde olamayacağını” (Christensen’in geçmişle bugün arasındaki çelişkili açıklamaları üzerinden) savundu.
Kuşkusuz söz konusu eleştirilerde haklılık-haksızlık payı olan bir çok yön var ancak tüm bunları bir kenara bırakıp Christensen’in ne dediğine bir bakmak gerekli. “Harvard Profesörü’nün” söz konusu makalesindeki en can alıcı husus, bir girişimin yıkıcı yenilik olup olmadığını anlamak için koyduğu 4 temel kriter. Dijitalleşmenin, dijital dönüşümlerin tüm hızıyla sürdüğü ülkemizde iş ve ticaret alanında girişimcilik ve yenilikçilik iddiasındaki herkesin mutlaka değerlendirmesi gereken bu kriterler ve onlara ilişkin yazar veya bendeniz tarafından derlenen örnekleriyle şöyle;
1. Yıkıcı yenilik anlık bir yıkılma yenilenme durumu değil zamana yayılan bir süreçtir.
Netflix ilk yıllarında video kiralama servisi BlockBuster’ı alt etti ama yıkıcı yenilik süreci zamanla TV kanallarını ve film yayıncılarını da içine alacak şekilde devam etmekte.
2. Yıkıcı yenilik sahibi girişimciler, çoğunlukla geleneksel yapının ürün ve hizmetlerinden ziyade mevcut iş modelini yerle yeksan edecek yenilikler inşa ederler.
iPhone ilk çıktığı zaman her ne kadar ürün olarak bir yenilik olarak algılansa da asıl yıkıcı yeniliğin sektörü teknolojik üstünlükten ziyade AppStore üzerinden sunulan zengin uygulamalara doğru evrilten iş modelinde olduğu zamanla anlaşıldı.
3. Her yıkıcı yenilik başarıya ulaşacak diye bir kural yoktur.
Müzik, film ve oyun dünyasının ilk yıkıcı yeniliği Napster doğru düzgün bir başarıya ulaşamadan mahkeme kararıyla kapatıldı, ondan sonra gelen Torrent paylaşım sisteminin uygulayıcıları hapse bile atıldı. Ama bu başarısızlıklar bile bugün eğlence sektörünün bu yıkıcı yenilikler karşısında kan kaybetmesini engelleyemiyor.
4. ”Sen de yık ve yenile, yoksa yıkılırsın” gibi sözleri kutsallaştırma. İşin hala para kazanıyorsa devam et ama paralelinde sen de kendi alternatiflerini inşa etmeye başla.
Fresh Direct gibi online rakipleriyle baş etmeye çalışan gıda marketleri zinciri Whole Foods, bir yandan kendi klasik fiziksel mağazacılık anlayışını sürdürüp mevcut müşterilerine hizmet verirken bir yandan da (bizdeki Migros-Sanalmarket.com örneğine benzer biçimde) kurduğu kendi online marketinde çeşitli yenilikler deneyerek kendine bir yol haritası çizmeye çalışıyor.
Giderek popülerleşen ve yıldızı parlayan yeni girişimlere bir de Christensen’in gözlükleriyle bakmakta fayda var. Ne dersiniz? Sizce hangi girişimler yıkıcı yenlik, hangileri değil?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder