“Bu tasarı yasalaşırsa bedelini herkes çok iyi düşünmeli. Nedenleri hepimiz farklı yorumlayabiliriz ama önemli olan sonuçlar. Bunun uluslararası sonuçları olacaktır. Hiç kimse veri akışının bu derece aşırı denetlendiği ortamda yatırım yapmak istediği ülkeyi risksiz olarak kabul etmez.”
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca, “aile ve çocukları internetin karanlık yüzünden koruma amacıyla” hazırlanan yasa değişikliğini tartıştığımız bu günlerde, olayın en çarpıcı noktalarından birini, yukarıdaki sözleriyle gözler önüne seriyor Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı.
Yasa değişikliğininin bireysel hak ve özgürlüklerle ilgili çok sıkıntı çıkaracak yönleri günlerdir tartışılmakta ve daha uzun zaman da tartışılacak. Ancak biraz onun gölgesinde kalan ekonomik sonuçları da, uzun vadeli olumsuz sonuçları açısından çok ama çok düşündürücü. Yasaya göre, tüm kişisel ve kurumsal İnternet hesaplarının İnternet üzerindeki her türlü hareketi 2 yıl boyunca İnternet Erişim Sağlayıcıları tarafından kayıt altına alınacak ve yasa kapsamında bu kayıtların Erişim Sağlayıcılarının zorla üye yapıldığı Erişim Sağlayıcılar Birliği’ne aktarılması söz konusu. Dolayısıyla Türkiye’de İnternet üzerinde oluşan bütün e-posta, web gezintisi, sosyal medya hareketleri ve iletişiminin kayıt altına alındığı ve 2 yıl boyunca saklanmak zorunda olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bunun insan haklarına aykırılığı bir yana, Eczacıbaşı’nın da vurguladığı gibi, hangi yabanı yatırımcı kendi kişisel ve ticari mahremiyetini bu denli didikleyen bir ülkeye yatırım yapmak ister? Yarın, öbürgün kayıt altına alının bilgilerin ortalığa döküleceği tehdidiyle yaşamak zorunda kaldığı bir ortamda hangi birey ve kurumdan inovasyon, icat ve ilerleme bekleyebilirsiniz? Aksine, İnternet üzerinde aradığı sözcüğün bile ‘başını yakabileceği’ kaygısıyla kendini otosansüre zorlayan, araştırma ve sorgulamadan kaçınan ve giderek edilgenleşen bireylerle Türkiye nasıl ve ne şekilde bir refah toplumu olabilir?
Şunu kabul etmeliyiz ki 21. Yüzyılda ileri ve güçlü bir ekonomi olmanın yolu, her sektörü bilgi-iletişim-medya teknolojileriyle iyi donatarak İnternet’e entegre etmekten ve bu sayede rekabet ve verimlilikte büyük bir sıçrama sağlamaktan geçiyor. 2013 yılında 3,6 Trilyon dolara ulaşan Bilgi-İletişim-Medya tabanlı dünya İnternet ekonomisinden 63 milyar dolarlık katma değerle yaklaşık %2 pay alıyor ülkemiz. Son yıllarda ete kemiğe bürünmeye başlayan inovasyon ve girişimcilik ekosistemi ile giderek ivme kazanmaya başlayan ve yabancı İnternet fonlarının yatırım kararlarını arttırdığı bir noktada iken, böyle bir yasa halihazırda burada yatırım yapmış olan yabancı ve hatta yerli tüm İnternet Girişimlerini kısmen ya da topyekün ülkeden kaçırabilir. Örneğin; geçtiğimiz yıllarda Ulaştırma Bakanlığı tarafından açıklanan ‘Türkiye’nin dünyanın en büyük Veri Barındırma Merkezlerinden biri olma’ hedefi, her türlü dijital verinin kayıt altına alınacağı bir yasanın olduğu bir ülke için geçerli olmaz, olamaz!
Son olarak bu yasa değişikliği ile amaçlanan “aile ve çocukları internetin karanlık yüzünden koruma” hedefininin aslında tam aksi istikamette seyredeceği tehlikesine de dikkat çekmek isterim. Özellikle genç kuşak, bu engelleme ve izleme mekanizmalarına tepki olarak ve biraz da bunların birer merak nesnesi haline gelmesi nedeniyle, daha önceki Youtube yasağında olduğu gibi alternatif erişim yollarını deneyecekler. Bu yollar zorlaştırıldığı için de İnternet’in yeraltı olarak kabul edilen ‘karanlık web’ kısmına doğru gidecekler ve suç, illegal işlerin de döndüğü İnternet’in bu karanlık sokaklarında asıl tehlikelerle yüzyüze gelecekler. Her zaman yazıp çizdiğimiz gibi, İnternet’in karanlık yüzünden korumanın yol yasaklardan değil eğitimden ve bilinçlendirmeden geçmeli.
“Aile ve çocukları internetin karanlık yüzünden koruma” hedefiyle yola çıkan bir yasanın sonuçları itibarıyla ülkemizi, hem ekonomik, hem de toplumsal bir karanlığa doğru götürmeden, elbirliğiyle bu gidişe dur diyelim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder