6 Ekim 2015 Salı

Akıllanan nesneler, karışan kafalar

Son dönemde hayatımıza giren ve radikal dönüşüm vaadeden çok sayıda kavram kafalarımızı allak bullak etmekte. Peki bu karmaşayı nasıl çözmeliyiz?   

Büyük Veri (Big Data), Nesnelerin İnterneti (Internet of Things), 4. Endüstri Devrimi (devrim olgusu da nasıl numaralanıyorsa artık), 3 boyutlu yazıcılar, akıllı şehirler, yapay zeka ve akıllı robotlar, giyilebilir teknolojiler, vs.

Son birkaç yıldır hayatımıza giren tüm bu cilalı kavramların etrafında yaratılan gerçeküstü atmosferin büyüsüne kapılmış sürüklenip gidiyoruz. Özellikle iş dünyasının rekabet ve verimlilik adına şu yukarıda saydığım sözcük öbeğine devasa bir iştahla saldırması ve önlerine sürülen bu devasa yığına adeta büyülenmiş gibi dalması ve içinde kaybolması, hem söz konusu kavramların içini boşaltıyor hem de bu yığından işlevsel bir mekanizma çıkmasını zorlaştırıyor. Büyük şirketlerin gözü yükseklerdeki hırslı yöneticilerin oynamayı pek sevdiği bu’ kariyer oyunu’, (az sayıda istisna dışında) genellikle kör topal giden ama istenilen rekabet ve verimlilik seviyesine ulaşamayan yüksek bütçeli projelerin er ya da geç ama usulca çöpe atılmasıyla sonuçlanmakta ve bu “kariyer oyunu” başka ‘yenilikçi’ projelerle ya da en kötüsünden başka şirketlerde ama aynı kafa karışıklığıyla sürüp gitmekte.

Geçtiğimiz hafta Intel ve Cisco’nun işbirliğiyle düzenlenen Nesnelerin İnterneti Zirvesi’nde özellikle iş dünyasının yaptığı konuşmaları dinlerken aklımdan geçen düşüncelerdi bunlar. Açılış bölümünde konuşan Intel Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın, yazının girişinde ardarda sıraladığım kavramları etkin biçimde kendi iş süreçlerine eklemleyebilen firmaların sağlayacakları yüksek verimlilik ve rekabet gücü sayesinde kendi sektörlerinde neden olacakları yıkıcı (disruptive) etkileri somut örnekleriyle anlatırken Cisco Türkiye Genel Müdürü Cenk Kıvılcım da,  “10 yıl içinde bu salonda bulunan firmaların üçte ikisi Nesnelerin İnterneti ve beraberinde ortaya çıkacak konseptler ile rekabet edemeyerek ayakta kalamayacak!” sözleriyle bakışlarını akıllı telefonlara kaydırmış izleyicilerin dikkatlerini bir anda konuşmaya çevirmelerine neden oldu.   

Peki gidişata bakıldığında gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel bu öngörüler karşısında ayakta kalabilmenin sırrı ne?

Aslında bunca bilgi ve kavram bombardımanı altındaki şirket yöneticileri için kafa karıştırıcı gibi görünen bu sorunun yanıtını ise “basitlik” olarak verebiliriz ki zaten açılış konuşmalarının ardından yapılan paneldeki kimi sektörlerin yöneticileri de bunun ipuçlarını ve başarılı örneklerini de verdiler. Söz konusu panelde konuşan Sütaş YKB Muharrem Yılmaz’ın “süt veren ineklere taktıkları bir akıllı kolye sayesinde topladıkları verileri analiz ettiklerini ve bu analiz sayesinde onlardan azami süt alabiliyoruz. İnekler akıllandıkça doğallı ve lezzeti de aynı oranda artıyor. Bu yüzden yem ambarından daha büyük bir veri ambarımız var.” şeklinde özetleyebileceğim “akıllı inek” örneği, aslında rekabet ve verimlilik yolunda en önemli olgunun basitlik olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bence Yılmaz’ın konuyu son derece basit biçimde anlatmasının altında yatan da, kendisinin ve şirket ekibinin de bu kavramları son derece basit biçimde ele almalarında ve belki de bu basitliği sağlayacak şekilde mikro ölçeklemelerinde. Bu sayede, küçük fakat büyüyebilecek potansiyelde bir proje yol haritasının çıkartılmış olması da güçlü bir olasılık. Yani, ister Nesnelerin İnterneti, ister akıllanan ve giderek dünyamızdaki her alanı işgal edecek robotlar olsun veya başka yıkıcı kavramlar olsun, bizi ayakta tutacak şey, teknoloji değil veri-bilgi birikimi-içgörü (data-knowhow-insight). Bu üçlüyü teknolojiden ve kavramlardan bağımsız düşünebilecek durulukta bir zihine ve zihniyete sahip olduğumuz takdirde artacak verimlilik ve rekabet gücümüz. Ve işte ancak o zaman karşımıza değil yanımıza alabileceğiz nesneleri…  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder