21. Yüzyıl’da yaşamakta olduğumuz şey, Endüstri Devrimi’nin bilgi-iletişim teknolojileri sayesinde yeni bir evreye geçip ilerlemesi mi yoksa Endüstri Çağı’ndan çok farklı dinamiklere sahip yeni bir Çağ sıçraması mı?
Son zamanlarda sosyal medya paylaşımlarında ve katıldığım kimi sektörel etkinliklerdeki sunumlarda sıkça rastladığım bir terim var; Üçüncü Endüstri Devrimi! Aslında ilk yaygın kullanımı bu terimin bayraktarlığını yapan Amerikalı ekonomist-yazar Jeremy Rifkin’in 2011 yılında piyasaya çıkan “Üçüncü Endüstri Devrimi” adlı kitabıyla olmuş.
18. yüzyılda başlayan Endüstri Çağı’nda ilk olarak üretimde makinelerin kullanılmaya başlanmasının 1. Endüstri Devrimi, üretimin bir süreç olarak ele alınıp teknoloji sayesinde seri hale getirilmesi sayesinde bunu destekleyen ulaşım, enerji gibi tamamlayıcı sektörlerdeki ilerlemelerin de 2. Endüstri Devrimi olarak genel bir kabul gördüğü kronolojik yaklaşımdan yola çıkan Rifkin, bunun bir adım sonrasını ise kitabında tariflemeye çalışmakta. Bilgi-iletişim teknolojileri ve yenilenebilir enerji sektörlerdeki ilerlemeler sayesinde iş yapış biçimleri, insan ilişkileri, toplumsal yönetişim ve eğitim alanlarda medyana gelecek köklü değişiklikleri 3. Endüstri Devrimi olarak niteleyen Jeremy Rifkin’in bu argümanı son dönemlerde Endüstri Çağı’nın büyük oyuncuları ile Bilgi-İletişim Dönemi’nin ilk zamanlarında parlayıp sonrasında geriye düşen oyuncuları tarafından da oldukça benimsenmiş durumda ve son dönemlerde çokça tartışılan“nesnelerin İnterneti”, “Büyük veri” gibi kavramlar da, adeta 3. Endüstri Devrimi’yle varolmuş birer unsur olarak paketlenmekte.
Öncelikle Jeremy Rifkin’in bu kavramlaştırmada anlattığı gelişmelerin hiçbirine ne tarhisel ne de tanımsal bir itirazım yok; ancaaak temel itirazım tüm bunların “3. Endüstri Devrimi” adıyla paketlenmesine!..
Öncelikle tarihsel bağlamda devrim sözcüğü “hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik” anlamına geliyor ki, Rifkin’in tanımlamaya ve 3 rakamıyla numaralamaya çalıştığı olgunun karşılığı devrimden ziyade evrime yakın. Çünkü birbirine bağlı, kopmayan ve çizgisel bir ilerlemeyi anlatıyor aslında bize Rifkin. Zaten devrim denilen şey, “aynı olgunun bir numara ilerisi” karakteristiğinin aksine insanların numara koyamayacağı ve tanımlayamayacağı kadar paradigmal değişim karakteristiği gösterir. Öyle ki, boyutlarını kavrayamadığımız bu “şey”i, yeni sözcüğünden başka bir sıfatla tanımlayamayız uzunca süre.
Kuşkusuz Rifkin’in bu evrimi devrim olarak niteleme stratejisi, bu “yeni”yi anlamakta zorlanan ve benim “Sanayii tipi” olarak adlandırdığım kişi ve kurumların kolayca intibak etmesini sağlamak için işe yarar gibi görünebilir. Örneğin “üretim odaklı süreçlerde mekanik ve elektromekanik temelli araçlardan (3d yazıcı gibi) akıllı robotik bilgi-iletişim temelli araçlara dönüşümü” anlatabilme uğruna kullanılıyor olabilir ama böyle kısıtlı bir evrimsel gelişim hikayeleştirmesi, işin asıl odağı olan devrimsel sıçramaları ve bunun yıkıcı (distuptive) sonuçlarını (robotların akıllanması ve siber dünyaya bağlanabilirlikleriyle “internet of things”in sosyal ve toplumsal etkileri, 3D yazıcılarla silah imal edilmesi, vs.) kapsam dışında bırakır ki, işte o zaman bu “yeni”nin dinamikleriyle olguları çözümleme yeteneğinden mahrum kalırız. Sonuç olarak, yaşadıklarımız Endüstri Devrimi’nin 3. boyutta tezahürünün çok ötesinde Endüstri’yi odak olarak bile almayan bir Bilgi-İletişim ve Medya yakınsaması (convergence) ve bunun bireysel, toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasi, etik ve aklınıza gelen her türlü olgu üzerindeki köklü değişim etkileridir.
Bu nedenle, İnternet jargonundaki tabiri biraz nezihleştirirsek “kafamızdan devrim uydurmayalım lütfen!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder