Yaşamın her alanında ilerlemek için kurulu düzenleri farklı bir bakışla deneyimleyip sorgulayacak ve yeni kullanım biçimleri geliştirebilecek nitelikte insanlara ihtiyaç var.
Torre de David…
İspanyolca’da “David’in Kulesi” anlamında kullanılan bu sözcükler, aslında Venezüla’nın başkenti Caracas’ta doksanlı yıllarda özgün adı Confinanzas Finans Merkezi olarak inşa edilmeye başlanan 47 katlı bir gökdelen. Adını aldığı sahibi işadamı David Brillembourg’un 1993 yılında ölmesi ve ardından gelen ekonomik kriz nedeniyle tamamlanamayan binanın ilginç öyküsü ise, 2007 yılında başlamış
Yoğun göç, işsizlik ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle artık insan yükünü kaldıramayan kentin gecekondularından çıkıp gelen 750 aile, suyu, elektriği, asansörü ve korkulukları olmayan ve kaba inşaat halinde duran gökdelenin ofis olarak tasarlanan alanlarına yerleşmiş. Kentin büyüyen konut sorununa karşı çözüm bulmakta zorlanan Chavez Hükümeti’nin bu tür bina işgallerine göz yummasından da faydalanan 2.500 kişilik topluluk, aralarında bina sahibinin yeğeni Alfredo Brillembourg’un da bulunduğu bir grup mimar ve kent plancısının da yardımıyla, Caracas’ın en yüksek 3. gökdeleninde dünyanın ilk ‘dikey gecekondu’ yaşam alanını kurmuş; Yüksek katlara yapılan “motorsikletli” taşıma servisi, orta katlarda açılan bakkal, süpermarket gibi dükkanlar, berber, revir ve hatta dişçi hizmetleri ile giderek biçimlenen bu radikal yaşam biçimi her ne kadar geçtiğimiz günlerde Maduro hükümetinin yaptığı bir operasyonla son bulmuşsa da, bugün dünya mimarlık ve kentsel planlama çevrelerinin en yoğun tartıştığı vaka.
Torre De David’in öyküsünün benim için en ilginç yanı ise, binayla ilgili çekilen ve 2012 Venedik Bienali’nde Altın Aslan ödülü kazanan belgeselin açılış cümlesi; “Eğer kent insanlara uyum sağlayamazsa, insanlar onu kendilerine uydurur!”
Torre David Trailer from Urban-Think Tank on Vimeo.
Yaşamın hemen her alanında geçerli olan bu motto, bizim mesleğimizde de geçerli. İnsanların bir ihtiyacını gözlemleyip bir ürün ya da hizmet geliştiriyorsunuz. Kullanıma sunduğunuzda insanlar onu sizin öngördüğünüzden bambaşka amaçlarla kullanmaya başlıyor ve hatta hiç düşünmediğiniz bir kullanım biçimi ile popüler oluyor.
Mobil iletişim ağlarının ilk olarak salt konuşma amacıyla tasarlandığını ve SMSin aslında baz istasyonu kurulum, bakım ve onarımı için teknik ekiplerin iletişimi için tasarlanmış altenatif bir kanal olduğunu biliyor muydunuz? Ya da SMSin popülerleşmesinden de ders almayan 3G şebekesi üretici ve operatörlerinin görüntülü konuşma hizmetinin popüler olmasını beklerken şebekelerinde en yoğun iletişimin WhatsApp üzerinden yapılmasını?
Mesleki literatürümüzde “Bir kullanıcı ya da kullanıcı grubunun herhangi bir sistemi ilk tasarlandığından farklı amaç(lar) için kullanıma uygun hale getirme” işlemine hack adı verilmekte. Her ne kadar dilimize farklı ve son derece olumsuz bir anlamla girse de, hack işlemini yapan kişilere de hacker adı verilmekte.
Yaşamın her alanında ilerlemek, kurulu düzenleri farklı bir bakışla deneyimlemek ve farklı biçimleriyle işlerliğini arttırabilmek için en çok ihtiyacımız olan insan profili de aslında hackerlar. Bu bağlamda terk edilmiş bir gökdeleni yeniden yaşam alanına dönüştüren Torre De David sakinlerinin de, kişiler arası içerik paylaşımını internet üzerinde bambaşka boyutlara taşıyan Torrent geliştiricilerinin de yaptığı şey hackten başka bir şey değil!
Kuşkusuz “her sistemi yıkıp yeniden yapalım” demiyorum ama “her sistemi deneyimleyelim, sorgulayalım ve bu sayede en iyiye, en doğruya varmayı şiar edinelim.” diyorum.
Geçtiğimiz günlerde hayata veda eden Robin Williams’ın öğretmen John Keating’i canlandırdığı Ölü Ozanlar Derneği filminde öğrencilerine verdiği unutulmaz ilk dersteki sözleriyle noktayı koyalım; “Bu masanın üzerine çıkıp neden ayakta duruyorum, biliyor musunuz? Hayata farklı açılardan bakılabileceğini hiç aklımdan çıkartmamak için!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder